AZTEKLER VE HERNAN CORTES: QUETZALCOATL EFSANESİ

▫ Tahmini okuma süresi: 6 dakika ▫

  15-16. yüzyıl keşifleri ve bu keşifleri gerçekleştiren kâşiflerin başlarına gelenler, gizemli hikâyelere konu olmuştur. Bartolomeu Dias’ın Ümit Burnu’nu keşfederken yaşadıkları olsun, Kristof Colomb’un Hindistan’a ulaşmak için çıktığı yolda Karayipler’e varması ve oradaki insanlarla yaşadıkları olsun; Avrupalı tarihçilerin kitaplarında başköşede yerlerini almışlardır. Ben bugün sizlere 16.yüzyılda bugünkü Meksika sınırları içerisinde yaşam süren Aztek Uygarlığı ve ünlü İspanyol kâşif Hernan Cortes arasında geçen olayları aktarmaya çalışacağım.

   Öncelikle Hernan Cortes’ten bahsedelim: 1485 yılında İspanya’da doğan Hernan Cortes, soylu bir aileden gelmekteydi. Maceraperest kişiliği onu okulda eğitim almak yerine denizlere açılmaya itmiş, daha 18’indeyken Küba’nın işgali için yola çıkan askerlerin arasına katılmıştı. Genç Cortes, bu işgalde o kadar başarı göstermişti ki İspanyol kraliyeti onu Küba’da küçük bir yerleşim bölgesinin valiliğine atamıştı. Hırslı ve açgözlü bir tabiata sahip olan bu genç adam, Küba’nın zenginliklerinden çok etkilenmişti. Buradaki düzen oturduktan hemen sonra, her şeyi başlatan o emir geldi. Kral I.Carlos, Cortes’e Meksika kıyılarına bir keşif başlatması emrini gönderdi. Esasında Cortes bu emri uzun süredir bekliyordu ve hazırlıklarını yapmıştı. 550 silahlı İspanyol denizci, 10 adet top ve 26 attan oluşan birlikle Meksika kıyılarına doğru yola çıktı.

Hernan Cortes

   Meksika’da bulunan Aztek İmparatorluğu, 13 milyonluk nüfusa sahip çok büyük ve zengin bir imparatorluk olarak; gelişmiş tarım yöntemlerine, kendilerine özgü bir dine, takvime ve alfabeye sahipti. Başkent olan Tenochtitlan kenti, 200 binin üzerinde Aztekliye ev sahipliği yapıyordu: o devrin İstanbul’u, Paris’i gibi devasa şehirler kadar kalabalık bir şehirdi. O sıralarda Azteklerin içinde bulunduğu durumu tasvir edebilmemiz açısından bu istatistiklerin önemli olduğunu düşünüyorum. Zira Aztekler görüldüğü üzere herhangi bir kabile devleti değildi. Bu imparatorluğu Kral II.Moctezuma yönetmekteydi.

Kral II. Moctezuma
Aztek Haritası

   1519 senesinde Cortes, adamlarıyla beraber Meksika kıyısına çıkartma gerçekleştirdi. Esasen Aztek hükümdarı, yabancıların gelişini uzun zamandır bekliyordu. Son yıllarda kuyruklu yıldızların görülmesi, seller ve yıldırımlar rahipler tarafından yazgının laneti olarak yorumlanmıştı. Ancak Aztek halkının ve Moctezuma’nın aklını en çok meşgul eden şey: teni ve sakalı açık renk olan tanrı kral Quetzalcoatl’ın (Tüylü Yılan) Meksika krallığına geri döneceği kehanetiydi. Efsaneye göre bu kehanet, Aztek takvimine göre 52 yılda bir tekrarlanan “Tek Kamış” yılında gerçekleşecekti. Cortes’in, bir “Tek Kamış” yılı olan 1519’da Meksika kıyılarına gelmesi hayret verici bir talihti. Bu kadarla da kalmıyordu. Cortes’in o devirde Avrupa’da moda olduğu üzere uzun bir sakalı vardı. Bu, Aztekler için çok garip bir durumdu çünkü Aztek erkeklerinin yaratılış itibariyle hiç sakalı çıkmıyordu. Aztekler yüzünde bir sürü kıl olan, parlak zırhlar içinde, elinde daha önce hiç görmedikleri ateşli silahlar bulunan bu beyaz insanı Quetzalcoatl, yani uzun zamandır bekledikleri tanrıları sanmışlardı.

  Çıkartmadan sonraki bir iki günlük süreçte, Cortes ve adamları kıyıdan pek uzaklaşmadı. Kıyı hattındaki Aztekliler, İspanyollara hürmet gösteriyor ve hediyeler veriyordu. Cortes bundan etkilenmişti ve iç kısımlara ilerlemek istiyordu. Askerler ve geride kalan adamları ise buna pek yanaşmıyor ve dönmek istiyorlardı. Tam bu esnada tarihte kırılma sayılabilecek bir olay gerçekleşti: Cortes tüm gemileri ateşe verdi. Artık İspanyollar’’n yaşamak için iç kısımlara gitmesi şarttı. İspanyollar, ateşli silahlarının verdiği korkuyla iç kısımlara doğru hızla ilerlemeye başladı. Bazı kabileler İspanyollara karşı cılız bir direniş göstermeye çalışsalar da bertaraf edildiler. Bazı kabileler ise Tanrı olduğuna inandıkları için sorgusuz sualsiz bu beyaz adamın peşine takılıyorlardı. Hernan Cortes, böylelikle kendisine yerlilerden oluşan büyük bir ordu toplamıştı bile. Bu sıralarda Kral Moctezuma, İspanyolların başkent Tenochtitlan’a doğru hızla yaklaştığının haberini almış, görkemli bir karşılama töreni hazırlatmıştı. Hernan Cortes, Tenochtitlan’a herhangi bir direniş olmaksızın Azteklerin daha önce hiç görmedikleri bir hayvan olan atın üzerinde törenle girdi. Başkent halkı tanrılarının geldiğini düşündüğünden sevinç içerisindeydi. Danslar ediliyor, şarkılar söyleniyordu ancak bu barış ortamı uzun sürmeyecekti.

   Cortes, kendisinin ve adamlarının hayatta kalmalarının Kral Moctezuma’nın elinde olmasından rahatsızdı. Evet, belki kral ve yerliler için özel varlıklar olarak görülüyorlardı ancak gün gelir de özel olmadıkları anlaşılırsa ne olacaktı? 600 kişiden fazla değillerdi. Kral’ın tek emri ile Aztek tapınaklarında tanrılara kurban edilebilirlerdi. Cortes işini şansa bırakmak istemedi. Moctezuma’nın sarayına ani bir baskın ile girdi ve onu esir aldı. Kendi hayatını tehlikeye düşürecek bir isyanı engellemek isteyen Montezuma; halkına, İspanyollarla yaşamayı kendi isteğiyle seçtiğini söyledi. Böylece Cortes, emirlerini Aztek halkı üzerinde tartışmasız güce sahip Montezuma aracılığıyla verme şansına kavuştu.

   İspanyollar hızlı bir yağmaya başladılar. Yerlilerin her türlü malvarlığına el konuldu. Bu yağma süreci uzun bir süre devam etti. Ancak Cortes, Vali Velazquez tarafından Küba’ya çağrıldı. Bu esnada askerler bir festival sırasında 600 Aztek’i katletti. Öfkelenen halk İspanyol yerleşimlerine saldırdı. En başta halk, tanrı sandıkları askerlere dokunamıyordu. Ta ki bir askerin kargaşa sırasında kazara öldürülmesine kadar. Onların da kendileri gibi etten kemikten olduğunu böylece görmüş oldular. Küba’dan dönen Cortes, Tenochtitlan’ı kargaşa içinde buldu. Barışı sağlamak amacıyla Monezuma’nın balkona çıkıp çağrıda bulunmasını istedi. Ancak Aztek imparatoru konuşurken kalabalıktan biri tarafından atılan taş başına isabet etti ve Montezuma kısa süre sonra öldü. Burada bir ekleme yapmak istiyorum: Moctezuma’ya atılanın taş olduğu konusunda teyit edilmiş bir kaynak bulunmamaktadır. 

   Aztekler kralın sarayını kuşatmaya başladılar. Dört günlük bir kuşatmanın ardından Cortes, çok az sayıda adamıyla kuşatmadan kurtulabildi. Ancak Cortes’in intikamı çok acı olacaktı. Aralık 1520’de Cortes, Azteklerin amansız düşmanı olan Tlaxcalalar’dan binlerce savaşçıyla geri döndü. Küçük savaşlarla geçen 1 yılın ardından Hernan Cortes, Tenochtitlan’ı toplarla kuşatmaya aldı. Aztekler; yılan, kertenkele ve kuş yiyerek kuşatmaya 80 günden uzun bir süre dayandılar ancak kısa bir süre sonra İspanyollar şehre girdi ve süvarilerine yol açmak için evleri yıkmaya başladı. Aztekler buna, taş ve ucu obsidiyenli mızraklar atarak karşılık verdilerse de bütün çabalar boşa gitti. Ağustos 1521’de son Aztek savunma hattı da İspanyollar tarafından ele geçirilmişti. Tenochtitlan harabeye dönmüş, Aztek Uygarlığının yıkılışı kesinleşmişti. Cortes başkente bu sefer silah zoruyla girmiş, bir günde on binlerce Aztekliyi katlederek yönetimi ele geçirmişti. İlk işi bütün Aztek ganimetlerini gemilerle İspanya’ya göndermek oldu, şehrin adını da bugün bildiğimiz Mexico City olarak değiştirdi. 

   1528’de İspanya’ya dönen Cortes, V.Karl (Şarlken) tarafından saygıyla karşılandı. 1530’da tekrar Meksika’ya gitti ancak sonraki on yıl içinde sağlığı bozuldu ve memleketine dönmek zorunda kaldı. 1547’de Sevilla yakınlarda öldü, cesedi 1629’da Mexico kentinde yeniden toprağa verildi.

   Avrupa rönesans, reform, aydınlanma çağlarını yaşarken; bu çağların maddi altyapısını işte böyle garip ancak etkili maceralarla sağladı. Bazen talihleri yardım etti, bazen stratejileri ve teknolojileri galip geldi. Uygarlık tarihini araştırmak istediğimizde, keşiflerin sonuçlarını kesinlikle yabana atmamalıyız. 

   Sağlıklı günler diliyorum. Teşekkürlerimle.

Instagram Banner