NİHAYETİNDE OLUMLU BAKMAK

▫ Tahmini okuma süresi: 3 dakika ▫

  Tesadüfler ve ummaların ardına yapmamız gereken bir şey -daha doğru ifadeyle takınmamız gereken tavır- daha vardır ki, bu kelime kimisine polyannacılık gibi geliyor. Burada savunduğumuz polyannacılık olsaydı ummamız gerektiğini konuşmazdık.. Ne sürekli polyannacıyız ne de ehvenişerciyiz. Daha açık konuşmak gerekirse ne kötünün içinden iyilik bulma derdini oynarız daima, ne de kötünün iyisi deriz. Çoğul konuşuyorum, çünkü inanıyorum ki benim gibi düşünen arkadaşların sesi olmak gerekiyor. Çoğunluk gibi görünenlerin tahakkümü yüzünden olumlu bakmayı bırakmaya sürükleniyoruz.

   “Olumsuz bir zihin hiçbir zaman olumlu sonuç vermez.” sözünü işitmiştim yazıya başlamadan önce. Nedir bizleri olumsuzluğa sevk eden?  Olumlu olamamak mı? İkinci sorunun yanıtını kendi anlayışım çerçevesinde “hayır” diyerek verebilirim. Olumsuzlukların nedeni, insanın kendini koyvermesidir diye düşünüyorum. Bir zamanlar moda olan “akışına bırak” vecizi olumlu olmak için denirdi. Bunun bir diğer söylenişi de su akar yatağını bulur. Biz su isek, yatağa varacaksak eğer, yatağı bulduran ve yatakta ilerleten bir neden olmalı. Su, ardından gelenle hareket etmez mi? Ardımızdan gelen ifadesine karşılık olan geçmiş ve bugüne dair birikimlerdir. Bunlar yok mudur? Burada fizik alanından alıntı gütmesek de bir güç vardır suya yatak bulduran. Su, kuvveti barındırmazsa nasıl bulur yatağını? İşte bizler de kendimizde güç bulursak yatağımızı buluruz. Yatağımız yaşamı, güç ise olumluluğu ifade eder. Ben böyle düşünüyorum ve tez ise şayet, bu tezimi destekleyecek daha iyi örnekler de sunacağım.

   İkinci paragraf bolca benzetmeler içeriyor. Şimdi bu benzetmelerin daha yalın haliyle noktayı koyalım olumlu bakmaya. Mutluluğun bulaşıcı olduğu kadar mutsuzluk da bulaşıcı. Hele ki salgının etkilerini yaşamaya devam ettiğimiz şu zamanlarda, insanlar gelecek günlerin dün kadar iyi olmayacağını hatta daha kötü olacağını düşünüyorlar. Bu düşünce salgının devam etmesinin de etkisiyle öyle aldı başını gitti ki; yarınların sağlık hali bakımından dün gibi olacağına inanan bizler, koronavirüsle mücadele ettiğimiz gibi bir de karamsarlıklara gebe insanlarla mücadele eder olduk. 

   Bizlerde mi bir yanlış var acaba? Bu kadar insan aynı şeyi düşünürken biz mi düşlerin pençesine düştük? Hayır, efendim hayır. Öncelikle, bugün ile kopmadıktan sonra düşlerin zararı yoktur ki pençesi olsun. İkincisi ise bizlerde de onlarda da bir yanlış yoktur aslında. Yanlış yapıyorsunuz suçlamasını isnat edemem, kasıt yok ortada. Durum herkese farklı sirayet ettiği için herkes bir başka hâlde. Bir başka hâlde diyoruz ama iki kavşak var insanları ayıran. Bu iki kavşak salgından önce de vardı, salgında da var ve salgın bitince de var olmaya devam edecek. Şu an varlığının fazlaca olmasının nedeni, özellikle de olumsuz bakanların olumsuz bakışlarını örtbas edecek bir şeyler yapamamalarıdır. Onlar açısından bakarsak, su üstünde duruyor bir kara bulut. Bizler yani olumlu bakanlar için ise şu an var olan kara bulut zamanı gelince gidecek ve kasavetini de götürecektir.

   Güneş doğunca buluta ne hacet! Güneş hiç doğmayacak değil ya. Bilirsiniz batıdan da olsa kıyamet günü bile doğacaktır güneş. Sözün özü sevgili arkadaşlar, olumsuzluklara karşı içimi döktüm, neden olumsuz olunmamalı demekten ziyade. Olumlu olabilmek mi kolay olumsuz olabilmek mi derseniz; burada kişinin meyline göredir, mücadelesine göredir derim. Genel bir kanı isterseniz ise her şeye rağmen kendimiz için, bir nebze insanlık için var olmamız ve var olurken de dün için, bugün için nihayetinde yarınlar için ne yaptık, ne ettik demek önemli. Ben kendi başımayım diyenler; dün de bugün de var olan, yarın da var olacak sizlersiniz. Bu varlık da bir başınıza değil elbet. Bu yüzden nihayetinde olumlu bakmak gerek…

   Vefa, vicdan, içtenlikle…

Berktuğ Öztürk

Berktuğ Öztürk

Vefa, vicdan, içtenlik sözüyle yaşamda ve düşlerinde olan, Çukurova topraklarının başkenti Adana'dan olan ve o toprakların Çukurova Üniversitesinde Okul Öncesi Öğretmenliği okuyan, eğitim yöneticiliği üzerine kendini gerçekleştirmek isteyen, bu ideali için açıköğretimden Kamu Yönetimi de okuyan, gücünün bedeninde değil de sözünde ve kaleminde olduğunu söyleyen 1998 Kozan doğumlu bir vatandaş.