MODERN ÇİN’İN ÖLÜM SESSİZLİĞİ: TİANANMEN MEYDANI OLAYLARI
▫ Tahmini okuma süresi: 3 dakika ▫
Asya’nın yükselen güneşi Çin Halk Cumhuriyeti, son 40 senelik amansız yükselişiyle dünya dengelerini hızla değiştiriyor. Özellikle ekonomik alanda adından söz ettiren ve son yıllarda büyük yol kat eden Çin, 2019 IMF verilerine göre dünya ekonomisinin %15,5’ini oluşturmaktadır. Yine Çin, Amerika Birleşik Devletleri’nin ardından dünyanın en büyük ikinci satın alma gücüne sahip olan ülkesi konumundadır. Peki, İkinci Dünya Savaşından ölümcül yara alan bu toplum; söz konusu ekonomik değerleri yakalarken siyasi, sosyal problemler yaşamadı mı? Hadi gelin, 20. yüzyılda devlet ve vatandaşın karşı karşıya geldiği belki de en büyük toplumsal olayı inceleyelim.
Öncelikle bilmenizi isterim ki başlıktan da anlaşılacağı üzere, Çin hükümeti olayın gerçekleştiği 4 Haziran 1989 tarihinden bu yana bu vakayı susturmak için her türlü gücü kullanmakta. Özellikle yıldönümü yaklaştıkça olayla ilgili internet sitelerini kapatmakta veya sansür uygulamaktadır. Fakat 20. yüzyılda Çin’de, özellikle de başkent Pekin’de bulunan Tiananmen Meydanı’nda, protesto yapmak alışılmadık bir durum değildi. İnsanlar sosyalist rejimin baskılarından dolayı özgürlük, hak, adalet arayışı içindeydiler. Bu sebeple toplanır, gösteriler düzenler fakat elle tutulur bir netice alamadan ya dağılır ya da dağıtılırlardı.
Nisan 1989’da, kendi aralarında toplumsal ve siyasal reformların hızını tartışan Pekin Üniversitesi öğrencileri için durum farklıydı. Kesin bir sonuç almak için direnmeleri gerektiğini düşünen gençler, 15 Nisan 1989’da kabalık bir şekilde Tiananmen Meydanı’na toplanmaya başladı. Birçoğu demokrasi yanlısı olan bu aktivist gençler; daha fazla özgürlük, insan hakları, anayasa ve ekonomi alanlarında reformların hızlanması talebiyle gösteriler düzenlemeye başladılar. Daha sonra gariptir ki öğrenci kesimiyle talepleri uyuşmayan işçi sınıfı da gösterilere katılmaya başladı. Garip dedim zira öğrencilere nazaran işçiler toplumsal ve siyasal reformlarda aşırıya kaçıldığını ve hızlı davranıldığını düşünüyordu. Ancak Tiananmen Meydanı protestolarının başarıya ulaşacağına dair halkta oluşan etki o kadar büyüktü ki karşıt görüşlü toplulukları bile birleştirmişti. Kısa bir süre sonra üniversite öğrencilerinin başını çektiği gösterilere işçi ve aydın kesimden bir milyonun üzerinde kişi katılım sağlanmış oldu.
13 Mayıs’ta binlerce öğrenci açlık grevine başladı. 19 Mayıs’ta, grevin 7. gününde, hükümet partisi (ÇKP) genel sekreteri, meydana gelerek bir konuşma yaptı ancak uzlaşma sağlanamadı. 20 Mayıs’ta sıkıyönetim ilan edildi fakat protestocular ordunun Pekin’e girmesini engelledi ve bunun üzerine ordu geri çekilme emri aldı. ÇKP hükümeti, protestocuların taleplerinin karşılanmasının mümkün olmadığını belirten bir açıklama yaptı. Komünist Parti hükümetinin geri adım atmak yerine daha da sertleşmesi ve sivil halkın taleplerini göz ardı etmesi, öğrencilerin meydanlarda kalmasına sebep oldu.
Bunun üzerine Çin hükümeti 200.000 askeri Tiananmen Meydanı’ndaki protestocuları dağıtmakla görevlendirdi. Açlık grevinin 3. haftasında, 3 Haziran günü 22.30’da ordu meydana bağlanan farklı kollardan zırhlı araçlarla ve süngü takmış birliklerle hareket etmeye başladı. Ertesi sabah 05.40’ta meydan bomboştu. Kanlı baskında göstericileri çapraz ateşe alan askerler, Çin Kızılhaçı’na göre iki binin üzerinde kişiyi katletti. Çin yönetimi bu rakamı sadece 23 olarak açıklasa da yabancı kaynaklar 3 ila 10 bin civarında protestocu sivilin Tiananmen’de öldürüldüğünü belirtiyor.
Her toplumsal olayda olduğu gibi Tiananmen Meydanı olaylarıyla da özdeşleşmiş bir sembol kahraman var. Kendisine “Tank Adam” denilen bu meçhul asi, Chang’an Caddesi’nde kendisini tankların önüne attı ve protestocuların öldürülmesini engellemeye çalıştı. İki gösterici tarafından Type-59 tipi tankların önünden uzaklaştırılan Tank Adam’ın akıbeti ise sır olarak kalmaya devam ediyor. Kimileri adı bilinmeyen bu şahsın Tayvan’a kaçtığını iddia ederken kimileri de halkın arasına karıştığını ve kendini gizlediğini belirtiyor. Bazı insan hakları aktivistleri ise şahsın Çinli otoritelerce idam edildiğini öne sürüyor. Günümüzde hâlâ iddiaların hiçbirisi doğrulanmış değil.
Günümüzde olduğu gibi yakın gelecekte de Çin Halk Cumhuriyeti, her ne kadar kapalı bir kutuyu andırsa da söz sahibi olmayı sürdürecekmiş gibi gözüküyor. Ayrıca şu aralar hiç sempatik gelmese de Çin tarihini ve Çin toplumunu iyi tanımalıyız diye düşünüyorum. Zira Asya’nın yükselen güneşi artık hiç olmadığı kadar parlak.